25 Aralık 2011 Pazar

Hate



Nefret icimizde olmamasi gereken ve bizi kirleten bir duygu bence. Ama bazi insanlar o kadar nefret edilesi ki kirlenmekten baska caremiz kalmiyor. Ama yillar gectikce anliyorsun ki Umursamamak o kadar da zor degilmis.

20 Aralık 2011 Salı

Hey hat! Yine, yeni ve yeniden aradığımı bulamadım.

Yüksek lisansa istediğim ve hayalini kurduğum mesleği yapabilmek için gerekli eğitimi alayım diye başladım. X Üniversitesinin pazarlama ve marka yönetimi ile ilgili yüksek lisasına kayıt yaptırdım. Hem İngilizce hem Türkçe mülakatları geçtim. Y.lisans ilk başladığında tanıştığım İ Hoca var, programın koordinatörü onun dersini aldım iki kere. Hayatımda tanıdığım en iyi hocalardan biri. Resmen o anlattıkça not tuttum, kitabı yaladım yuttum, sınavında sayfalarca yazı yazdım, derse katıldım, sunumu için çok çalıştım ve zaten iyi birer notla derslerinden geçtim. Program akşam olduğu için insanlar işten çıkıp geliyorlar. Dolayısıyla İ Hoca'nın zorlayıcı dersleri canlarını sıktı ve çoğu zaten çok düşük notlar aldılar. Ama Onun derslerinde öğrendiklerim sadece Marka Yönetimi nasıl olmalı sorusuna cevap olmadı aynı zamanda bana bu konuda çalışmak istiyorsam çok çalışmam, araştırmam ve sorgulamam gerektiğini öğretti. O yüzden genelde çok zor çok kazık derler onun dersleri için insanlar. İki senelik bu programda diğer hocalarım okursa belki hiç alınmasınlar ama çok az şey öğrendim. Hep kendi öğrendiklerim, okuduklarım üzerinden devam etti master programım. Sürekli pazarlama blogları okudum, yazılı basını takip ettim bu konu ile ilgili bütün yayınları her ay okuyorum zaten, ingilizce türkçe farketmez hepsini tek tek altını çizerek notlar alarak. Düşünün ki bu işi ne kadar yapmak istiyorum. Bir markayla bir markanın yaratılmasında veya sürdürülmesinde çalışmak istiyorum. Olmadı. Hiç olmayacak belki de türlü türlü sebeplerle.Ama bu yazının konusu yaptığım master, neden çalış(a)madığım değil. O yüzden devam edelim.

İ Hoca haricinde master programındaki hocalarımın maalesef yetersiz olduklarını düşünüyorum. Öyle ki bu sene dersleri dinlemedim bile. O kadar bilindik örnekler veriyorlar ki internete pazarlama yazıp okusam aynı şeyleri öğrenirim muhtemelen. Hocalar 10 sene öncesinin pazarlamasını anlatıyor. Kusucağım aynı örnekleri dinlemekten artık. Sosyal medya diyorum, marka yönetimi değişti 4 P artık 4 P değil, pazarlama evrimleşti diyorum. Sesimi duyuramıyorum. Maalesef bu konuda da şanssızlığım mı yoksa benden mi kaynaklanan bir problem bilmiyorum ama aradığımı bulamadım. Pazarlama çok derin bir konu. Eskisi gibi değil. Sürekli yenilenme istiyor. Geride kalırsan sektörün dışında kalıyorsun iş hayatında. Ama bir üniversitedeysen ve karşında işten yorgun argın gelmiş insanlar varsa derste sohbet ediyorsun ve dersi erkenden bitiyorsun. Bu insanların içinde bu işi yapmak için yanıp tutuşan ve bu derslerin tanesine 200 küsur TL veren insanlar olduğunu unutuyorsun. Bazı insanların oraya gerçekten senden birşeyler öğrenmek için geldiğini yok sayıyorsun. Belki gerçekten senin de bu konuyla alakan yok belki de işimi iyi yapıyor muyum, öğrenciler master olsun olmasın bir şeyler öğrendiler mi, derse gelmeden önce öğreteceğimi düşündüğüm (aslında internetten hazırladığım) sunumum yeterli mi diye iç muhasebe yapmıyorsun. Ama Hocam, inan hiçbir şey öğretmiyorsun.

Dolayısıyla sonuna gelmekte olduğum masterımın bana istediğimi vermediğini, büyük hayal kırıklığına uğradığımı, yetersiz ve vasıfsız hocalar güruhundan artık sıkıldığımı yazdım ki belki master yapma konusunu düşünen arkadaşlar varsa okullarını, ders veren öğretmenleri, o programı daha önce alanların deneyimlerini iyice araştırırlar da benim yaptığım aynı hataya düşmezler.

NOT: Bazı arkadaşlar tanıdım, sadece işlerinde yükselmek için bu programa kayıt yaptırmışlar, hani master yapanlar terfi alıyor diye. Mesela onların öğrenmek gibi bir kaygıları yoktu. Derse gelip maillerine bakar, uyur giderlerdi. Eğer siz de öyle bir düşüncedeyseniz bu yazı zaten sizin de canınızı sıkmıştır. :)

16 Aralık 2011 Cuma


Elektrikler kesildi. Saatlerce gelmedi. İki şeye şükrettim bugün. Evde mumlarım vardı ve okunacak kitaplarım. Karanlıktan çok korkan ben hava karardikca mumların sayısını arttırdım. Bakkaldan mum aldırdım kapıcıya. Aslında üç tanesi yeterdi ama beş tane mum olsa daha iyiydi. Kitabımı okudukça ve kafamı dağıttıkça korkularım azaldı. Telefonumun sarjı bitiyordu, Tv çalışmıyor ve ışıklar yanmıyordu.

Başka biri sessizlikte kafası dinler. Ama ben sessizlikten hoşlanmam. O kadar alışmışım ki ailemin kalabalığına, her odada insan olmasına ve her an birilerinin konuşmasına, kızmasına, bağırmasına, susmasına.

Elektrik geldiğinde çocuklar gibi sevindim. Evin bütün ışıklarını yaktım. Mumlarımı öpüp yerlerine koydum. Hemen bilgisayarımı ve TV'yi açtım. Işık ve ses! Tanrı sizi korusun.

12 Aralık 2011 Pazartesi

şişelerce hüzün

gözyaşı şişelerini bilir misin? eskiden insanlar ölen kişinin arkasından ağıt yakarken gözyaşlarını ufak şişelerde biriktirirlerdi. sonra o şişeler mezarlara konurdu ki arkasından ne kadar ağlandığını anlasın o ruh diye. veya uzaktaki sevgili için doldurulurdu şişeler gözyaşlarıyla. geldiğinde ona verilirdi ve mücevher gibi saklanırdı o zamanlarda. acılarının büyüklüğünü gösterirdi göz yaşları şişeleri. o ölmedi ama arkasından o kadar göz yaşı döktüm ki şişelerce. şişelerce hüzün biriktirdim sevgilim sana. asla sana vermeyeceğim binlerce gözyaşıyla doldurdum onları. asla hak etmeyeceğini bile bile. ama biliyorum ki... asla sana kimse bakmayacak benim baktığım gibi ve kimsenin aşkı büyük olmayacak olamayacak her zerrene aşık olduğum gibi.

şişelerce hüznüm var. hepsi sana. uzakta ve aslında asla sahip olamadığım aşkıma.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Hatun kisisi kimdir?


Markete, kasaba veya manava Chanel takılarını takip giden ama domatesi seçerken manavla sohbet eden, yalnız ve yetenekli bir kadın Nur Yerlitas. Roportajinda ben Chanel boncuklariyla mutlu olan bir mahalle kızıyim demiş. Ne ironi ama.

Şimdi bende bakkala bile giderken rimel sürerim. Goz kalemini cekisim unludur. Kuyruklu ve kalin cekerim. Kendimi bildim bileli makyajımı over durur insanlar. Üniversite hayatım boyunca bir kere bile esofman giymedim ve giyenlerden hic hoşlanmadım. Nereye gidersem gideyim uc dört senedir topuklu giyiyorum. Sandaletlerim bile pulludur renkli deridir. Makyaj çantam 5 kilo falan ve banyodan sonra mis gıbi kremler sürmeyi cok seviyorum. Onlarca nemlendirici kremim var. Parfüm desen kimsede olmayan farklı ama hafif kokuları biriktiriyorum resmen. Ojem dökülmus, kaslarım çıkmış veya dip boyam gelmiş bir sekilde görülmemmisimdir. Tatile gittiğimizde havuzda kırmızı ojeli ayak parmaklarımı sip sip yaparım ve saçlarımı havuzdan sonra ıslak bırakırım onlarla oynarım. Boncuklu plaj kıyafetlerim ve takılarım vardır. Renksiz dudak koruyucum vardır havuz basına özel. Uzun elbiselerin altına sandalet giyip plaj çantamı koluma takip salına salına yürürüm sahilde mesela.

Bilemiyorum seviyorum böyle olmayı. Süslenmeyi seviyorum. Saatlerce takilarimi ayakkabilarimi ve ah cantalarimi düzenlemeyi seviyorum! Kremlerimi hizaya sokmayi, onlarca sac bakim kreminin arka etiketini okumayi, oje surup surup cikarmayi seviyorum. yemek yapip suslemeyi bile seviyorum ben ya! Evcilik oynar gıbi iste.

Chanel boncuklarım yok henüz ama olursa eğer onlarla evcilik oynamayı dört gözle bekliyorum.

9 Aralık 2011 Cuma

Takip ettiklerim


Az önce madem uyuz olduğum bloggerları yazdım. Bir de takip etmekten zevk aldığım ve her postunu okuduğum bloglar neler?

Yabancılardan Atlantic Pasific. Sürekli takip ederim. Çok şık biridir. Ünlü stylistlerden The Style By Me blogu nasıl güzel nasıl elit bir blog. Çok seviyorum!Yine ünlü güzellik editörlerinden makyaj blogu var çok sevdiğim. Her soruma cevap verir, harika biri. Seda Yılmaz'ın blogu var. Çok seviyorum onu. Muhakkak Elle dergisindeki yazılarını da okumalısınız. Bir blogger nasıl hem bu kadar tatlı ve başarılı hem de bu kadar mütevazi olabilir. Modaya ilgi duyanların takip etmesi gereken bir isim Style Boom! Cindrella , Alara Kap'ın blogu , arkadaşım Mustafa'nın blogu , Ferhan'ın blogu , Buse Terim'in blogu ve son olarak Oip'imin blogu var takip ettiğim.

Aslında çok fazla blog takip ediyorum. Eğer öğrenmek isterseniz profilime tıkladığınızda görebilirsiniz. Ancak hepsini sevdiğimden takip etmiyorum. Meraktan, kıskançlıktan, uyuzluktan takip ettiklerim de var:)

Hem bu post sayesinde "Hangi blogları takip ediyorsun?" sorularına da cevap vermiş oldum.

Ayrıca bloguma yorum yapıldığında acaip mutlu oluyorum. Teşekkür ederim!

Uyuz oluyorum!



Şimdi bazı blogger kızlarımız var, onları severim. Ama uyuz olduklarımın sayısı daha fazla! Çünkü bazı özellikleri var beni deli ediyorlar. Bir de onların pohpohlayıcı güruhu var kiiii, onlar daha beter.

Şöyle ki aşağıda bazı özellikler sayıyorum nadide blogger kızlarımız için. Ama bunlar benim gördüklerimdir. Yani herkesi kapsamaz. O yüzden bana çömkürmeyin!:)

İlk olarak Türk blogger kızların aynı kombini doksan beş açıdan, yakın uzak, gülerken somurturken, saçlarını savururken falan yüzlerce fotoğrafını koymasına deli oluyorum! Mesela bir kız kardeşler var! Allah'ım! İyi ki profesyonel fotoğraf makineleri var..sürekli birbirlerini çekip koyuyorlar. Belki aynı kombinin 19 tane fotoğrafını koyuyorlar. Ulan anladık!

İkinci olarak Türk blogger kızların sanki hayatlarında hiç makaron, cup cake veya beyaz şarap görmemiş bir halleri var.Lansman lansman gezdikleri için de sürekli fotoğraf koyuyorlar tabi. Tamam, tumblr kızları da böyle ama en azından her cupcake fotoğrafının altına "inanılmaz lezzetliydiiiiğğğğ" yazmıyorlar.

Üçüncüsü poh pohlayıcı kesimleri var bunların. Yani bir fotoğrafa yorum yapayım dedim iki hafta önce. Yapmaz olaydım. Hala mail geliyor. Hepsi de "X'ciğimmm inanılmaz güzelsin inanılmaz mükemmelsin!" veya "Sen çuval giysen yakışır beaa" gibi. Bir kişi de "Bence o çantanın materyaliyle deri ceketin materyali bir uyumsuzluk yaratmış bu da kombinini başarılı olmaktan çıkarmış" demiyor! Hepsi o kıza bayılıyor, seviyor ve hatta onun gibi olmak istiyor. Ulan hani kadınlar birbirini çekemezdi. Noluyor ya! Sakin olun.

Dördüncüsü Adsız yorum yazan erkekler var bu kızların bloglarına. Genelde dikkat edin dekolte fotoğraf koyan kızların fotoğraflarının altında Adsız yorum yazan çok oluyor. Onlarda zaten "çok güzel bacakların var!" veya "Allah özene bezene yaratmış" o da olmadı "sırtında sivilceler var bari silseydin photoshop'ta!" diyorlar.

Beşincisi bunların dertsiz Ayla gibi gezmeleri.Bunlar üniversite öğrencisi veya tam zamanlı ev hanımı olsalar da hiç dertleri yok. Dert babası gibi bir insan olduğum için anlamıyorum bu durumu. 27 yaşındayım ve hayatımın son 4 yılı sürekli ağlamakla geçti. Yani nasıl bir derdin olmaz? Tamam kimse hasta olmasın, parasız kalmasın ama saçın bile dökülmüyor veya sevgilin bile terk etmiyor! Her şeyleri nasıl böyle güllük gülistanlık anlamıyorum. Ha, elbette dertleri vardır ama göstermezler diyorsan Sayın Okuyucu, sana şunu sorarım; O zaman nasıl Allah'ın her günü lansmanlarda partilerde geziyorlar? Mesela bir blogger kadıncağız vardı. Düzenli post yazardı, çok tatlıydı ama kocası hastaydı. Organ nakli bekliyorlardı. Kocasına mektuplar yazardı falan. Sonra kocası vefat etti ve kadın blogunu kapattı. Ben bloguma bundan sonra oturup giydiğim kıyafetleri falan koyamam dedi. O işte gerçek bir kadındı. Bunlar sanki yapay bir dünyada yaşıyorlar.

Aslında daha çok var. Uyuz olduğum bir çok özellik var. Ha bir de kıskandığım şeyler var. Mesela keşke moda yazsaydım. Moda bloggerı olsaydım da zaten giydiğim markalarla yaptığım kombinleri koysaydım. O zaman gelsin eşantiyonlar gitsin sürekli gelen hediyeler. En çok hediye kısmını kıskanıyorum zaten. CK hediye saat gönderiyor bunlara, bunlarda bloglarında "CK saatime bakııııııın" diyorlar ya kıskançlıktan ölüyorum!

Ama daha önce yazdığım bir cümle benim neden moda bloggerı olamayacağımı anlatıyor;

"Bir gün tek derdimin Mango'da beğendiğim kazağın bedeninin olmaması olmasını istiyorum."

5 Aralık 2011 Pazartesi


“Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi. Tesadüflerin oyuncağı olacak olduktan sonra ne diye bir irademiz vardı? Kullanamadıktan sonra göğsümüzü dolduran hisler ve kafamızda kımıldayan düşünceler neye yarardı?”

- İçimizdeki Şeytan / Sabahattin Ali

(Source: yalnizlikmasalcisi)

1 Aralık 2011 Perşembe



biz ağzımızı yara yara gülmeyi özledik. her kahkahamızın altına saklanan hüzünden bıktık. kırılan kanatlarımız kanıyor hala. Akıttığımız gözyaşlarımızı saklamaktan bıktık.

Blake, güzelim; hayat sana güzel.

29 Kasım 2011 Salı

Story of my life

her doğurgan yaratık anne olsaydı...



bebek hem belden hem alttan tutulur böylece sırtı desteklenmiş olur ama eğer paparazziler çekiyorsa bir elinle kızı tutacaksın bir elini de cebine sokacaksın ki tarz durasın. aman aklınızda bulunsun kızlar!

28 Kasım 2011 Pazartesi

Bazen



Bazen düşünüyorum da cok yazık lan bana. Gercekten. Bir günlük tutmaya bile hakkım yok, hemen okunuyor. Yani o benim ozelim okumasan nolurdu? Ama okuduguna eminim. Hatta bunu okudugunda okumadim dedim ya! Diyeceksin ama okuduguna eminim. İcinde ozel anilarim olabilirdi. Allahtan yok demem bile acinasi.

Cok zamanım var ama aslında tamamen useless bir zaman. Bosa gecen saatler günler haftalar yıllar...

27 Kasım 2011 Pazar




Uzaklara dalıyorsun, dalıyorsun.. ama gidemiyorsun di mi?

Source: missspiritualtramp

Çirkin ayakkabılar serisi

Tumblr kızları bir acaip! Bu ayakkabılar hayatımda gördüğüm en çirkin seyler ama onlar asık oluşmuş.. Ben bunlar bir tl olsa ayağıma takmam yeminle!!!

25 Kasım 2011 Cuma

26 yasin bitmesi.. Yaslanıyor olmaktan nefret ediyorum.
İcinde kitap olmayan evleri sevmiyorum. Kitap ne kadar önemlidir insan hayatında... Seni genişletir genlestirir.. Değiştirir. Asık olacağım adam kitap okusun tamam mı? Akşamları kitap okuyalım elma yiyerek Veya kahve içerek..


Not: telefondan post yapınca dil bilgisi kurallarını alt üst ediyorum haliyle.. Kusura bakmayın olur mü?

Aşığım Ryan anlamıyor musun!

Gel benim de sacımı yıka Ryan!

Mutlu çiftler.. Defolup gider mısınız? ^^

Etrafımda ne kadar mutlu, asık, eğlenceli ve yalansiz çift varsa kendimi o kadar yalnız ve dipte hissediyorum. Tabi ki size ayrılın ulennnn demiyorum, Allah mesur etsin ama mutluluğunuzu gözüme gözüme sokmasanız daha iyi olur bence. Yoksa ben... Neyse..

Blog yazarken etrafa da söyledim bakın böyle bir adreste yazacağım isterseniz okuyun diye. Dilim tutulsaydı da söylemeseydim. Ulan küfür dahi edemiyorum. Ne kınımı ne de sınırımı kusabiliyorum. Hay ben kıvırcık kafama kusayım!

21 Kasım 2011 Pazartesi

kağıttan bir kayık gibi...


Burcu Güneş - Oflaya Oflaya vidifunny

Cumartesi günü gittiğimiz mekanda üç defa çalınınca dikkatimi çekmesiyle aşık olmam bir oldu bu şarkıya! Dursun şöyle köşede bir yerde...

paçoz

bizim blogger kızlarımız birbilerinin fotoğraflarının altına "ay çok şıksın" "ya sen var ya harikasın trendisiiiiinn" falan yazadursunlar..asıl şıklık bence burada. Bu kız gibi giyinen bir tane blogger görmedim.





15 Kasım 2011 Salı

truth




bazen kadınlar erkeklerin söylediği her şeye inanır. sanki sihirli güçleri varmış gibi büyülenirler erkeğe.kulağına gerçekleri ne kadar haykırsan da o kadın seni duymacaktır. çünkü gerçeklerle yüzleşmek istemez. yanlız kalma korkusu, ego yıkımı veya maddi korkular yüzünden kendine itiraf edemediği gerçekleri senin söylemen onda karşısındaki erkeğe karşı şüphe oluşturmaz, aksine senden soğur.

bütün kadınlar kız arkadaşlarıyla aynı sorunu yaşar. "bu çocukla sonun yok" "seni aldatıyor göz göre göre ya" gibi veryansınlar edersen kötü olan sen olursun. hatta benim gibi mantık insanıysan direk "aşık olunca anlarsın!" diye terslenirsin. Oya'nın Kızı benim çok samimi arkadaşım. Onun çok özlü laflarından biridir: "aşıkken sağlıklı düşünemiyorsun."

bence siz siz olun ne kadar aşık olursanız olun mantığınızın sesini kısmayın. ne kadar zor olduğunu bilemiyorum çünkü yaşamadım hiç ama biraz olsun mantıklı düşünmeye çalışın. hayat mucizelerle dolu olabilir ama o öpüşülen fotoğrafta photoshop yok veya birileri sana komplo kurmuyor. kocan gerçekten sekreterini öpüyor!

Park


Ben kusursuz olmak istemiyorum. Çirkin burnuna aşık olduğum bir adam istiyorum.
Ayrı ayrı değil de, birlikte güzel olalım
çimler yeşil ve banklar ıslak olsun istiyorum.

http://benimayaklarimhepusurzaten.tumblr.com/

14 Kasım 2011 Pazartesi

a.k.




kafama tüküreyim. o kadar basit bir hata yapmışım ki bunca zamandır. çok basit çok hayati. gözümün önünde olanı farkedememişim. ay kimsenin aklına sevgilisi aldatmış görüyor musun bak yeni farketmiş herhalde demesin lütfen. öyle bir şey değil. daha büyük daha önemli! elime bıçak alıp oramı buramı kesmiyorsam kendimi sevdiğimden. ama yapsam yeridir yani!

13 Kasım 2011 Pazar

görünmez eller

görünmez eller var kalbimin üzerinde. var güçleriyle sıkıyorlar kalbimi. nefes alamıyorum. hızlı soluyorum olmuyor, derin ve yavaş nefesler alıyorum olmuyor. sabrediyorum çokca. sabretmekten yoruluyorum çoğunlukla. bazı anıları ve çoğu zaman geleceği düşündükçe yumrukların şiddeti artıyor. küçücük kalbim o ellerin arasında atmaya, yaşamaya çalışıyor. yaşamaya çalışıyorum. insan nefessiz yaşabilir mi?

şimdi gecenin bilmem kaçı. odanın camını ve kapısını açtım. buz gibi oldu içerisi. üzerimde incecik bir pijama. yine de ve nedense nefesim daralıyor. aklıma gelenlerin başıma gelmesinden ölesiye korkuyorum. sonra korkularımı, böyle düşüne düşüne hayatıma çağırdığım fikrinden korkuyorum. sürekli korkmaktan yoruluyorum.

endişelerden ve özlemlerden yorgun düşen kalbimi iyice sıkan bu eller sanırım hayatın kendisi. beden derslerinde olurdu ya hani, birden çok hızlı koştuğunda kalbin deli gibi atardı ve nefes alamazdın ya, işte hayatta böyleymiş. kalbin sıkışır nefesin daralır ama koştuğun için değil yaşadığın için.

11 Kasım 2011 Cuma

Nasılsın?



Naber?'in cevabı hep bellidir. İyiyim senden naber? Katrilyon kez cevapladigimiz bu soru o kadar yüzeysel ve o kadar ruhsuz ki!

Ama birileri çıkıp sana "nasılsın?" diye sorsa ve gözlerinin icine icine baksa apisip kalıyorsun. Cevabını yıllardır ezberlediğimiz iyidir senden naberle karşılık veremeyeceğiniz bir sorudur nasılsın!
Naber? sorusunu soran onlarca erkek tanıdım. Degil ki sözleri, gülümsemeleri bile şaşırtmadı ve mutlu etmedi beni. Ben bana "nasılsın?" deyip gözlerimin ta icine bakacak ve orada kimsenin görmediklerini görüp, gördüğü seyden mutlu olacak birini arıyorum. sanırım bi mucizeyi arıyorum.

NOT: Fotoğraftaki bileklerden birinde Kader birinde Özgürlük yazıyor Arapça. İleride dövme yaptırmaya karar verirsem diye dursun burada bunlar.

koreliler kalp kalp kalp!



Protect the Boss adlı bir Güney Kore dizisine başladım. Uzakdoğuluları hep severdim ama şimdi ayrıca sempati duydum kendilerine! Diyaloglar, mimikler, senaryo, kültür, komedi her şey o kadar başka ki! Hepsi birbirinin benzeri Amerikan dizilerinden sıkılanlara tavsiye ederim. Ayrıca Korece de çok güzel bir dilmiş!

NOT: Başrol oyuncularından adını yazamadığım adamın üzerindeki penyenin güzelliğine bakar mısınız! Bizde ancak Tarkan'ın giyeceği güzellikteki bu penyeyi sokakta biri giyse üstüne atlamazsam şerefsizim! Çok güzel!

ah aşk!




Benim sevdiğim adamda Adam Levin gibi adımı ellerine yazdırsa veya bana çok aşık olduğunu her yerde anlatsa bende ona böyle sevgiyle aşkla sarılırım! Vogue Rusya için Alix Malka tarafından yapılan bu çekime bayılıp kıskançlıktan çatladığımı söylemem lazım!

Bu arada moves like Mike Jagger uuuuuuğğuuu uuğğğuuuuuuuuu diye evde bağırmak çok trend haberiniz olsun! Tabi garip dans hareketleri eşliğinde!

10 Kasım 2011 Perşembe

tonla para da versen kıroysan kırosundur.


Blogsfer denen blog dünyasıyla benim aramda deriiiin bir uçurum olduğunu düşünüyorum. Yoksa onların bayıldığı, anlata anlata bitiremediği ve günlerdir heyecanla beklediği Versace loves H&M koleksiyonunu inanılmaz derecede kıro ve çirkin bulmam normal değil. Onların üstün moda öngörüleri eğer korkunç çakma Japon ve Miu Miu tarzı çiçekli tayt giymenin moda olacağını söylüyorsa ben kimim ki bunu yargılayacağım?

Tabi ki bunlar benim gerçek düşüncelerim değil! Sadece giriş yaptım. Yani normal hayatlarında da trendy ve farklı olmak için yırtınan insanlardan olmadığım için ki bir insan hem bütün trendleri üzerinde taşıyıp hem de farklı olamaz o ayrı, H&M gibi bir devin Versace gibi artık sadece yaşlı İtalyan kadını tarzında koleksiyonlar üreten markayla iş birliği yapmasını anlamıyorum!

Sen ki koskoca H&M'sin en dandik penye atlet bile kapışılıyor, gidip Dior, Balenciaga, Tom Ford, Marni, Miu Miu veya LV ile iş birliği yapsana! Lanvin güzeldi ve ayakkabımı hiç giymesem de salonumda sehpanın üzerine bile koyup sergilerim o derece seviyorum, Versace koleksiyonunu iğrenç buldum.



Ha 17 Kasım'da İstinye Park'a gidip koleksiyondan beğendiğim yegane parça olan takılara ve ufacık tefecik çantalara bakmayacak mıyım? Elbette gidip o bileziklerden birer tane edineceğim! Ama bana hiçbir kuvvet, feriştahı gelse o iğrenç çiçekli elbise ve taytlardan giydiremez! Böğk!

4 Kasım 2011 Cuma

kasım




hiç sevmediğim bir ay. doğum günüm gelsin istemiyorum hiç. insan doğum günü gelmesin ister mi? istemiyorum işte. keşke yıllar ilerlemese. bari yıllar ilerledikçe dertler kümülatif olarak artmasa. monotonluktan çıksa hayatım. istediğim ve hayal istediğim her şeye başkaları sahip oluyor ve ben onları uzaktan seyrediyorum. değerli ve kısıtlı zamanım azalırken hem de..

my diary



şöyle yazdı günlüğüne kahkahalarıyla meşhur renkli bilezikler;

karşı çıksam hem ben mutsuzum hem de başlarını mutsuz ediyorum. boyun eğdim bende. bir başak sert rüzgarlara ne kadar dayanabilir ki? en nihayetinde ben de insanım.

2 Kasım 2011 Çarşamba

NY'da bir protesto hikayesi




Hayat dediğin karmaşa aslında bu kadar adil işte...Milyon dolarlık düğün, verilen sözler, aşktan ölmece, evlenmece ve sonrasında 72 gün sonra ayrılmaca...Bunlar gerçek değil kurgu. Ama gerçek olan bir şey var o da Afrika'da her gün yüzlerce bebek açlıktan ölüyor, iç savaş korkunç bir şeydir, küresel ısınma dünyanın sonunu getirecek falan filan.

Ama bunlar için endişe etmeye gerek yok. Çünkü dünyanın sonu asıl Kim ve Kris ayrılırsa gelecek!

hipopotamlar görüyorum!




Dali, benim hayatta en sevdiğim sanatçılardan biridir. Hayatı boyunca o kadar farklı bir adam olmuştur ki sadece deli değildir. Deli dediğin insanın bile durulduğu dönemler olur da Dali'nin olmamıştır!

Midnight in Paris bir Woody Allen filmi ki kendisini hiç sevmem, sadece içinde Dali olduğu için bile izlenir!

Ev dediğin

Swarovski çok severim. İmkan olsa Swarovski denizinde yüzmek isterim. Ama bu çok sevdiğim şeyin cılkını çıkarma hakkını vermez bana. Mesela şimdi bütün evler sanırsınız malikane! Her şey taşlı! Klozetin üstünden salon koltuklarına, perdelerden kaloriferlere, avizelerden halılara kadar! Değerli dediğiniz her şey "nadir bulunan" olduğu için değerlidir. Bu yüzden her tarafı taşlarla kapladığınızda insan boğuluyor ve dekor basitleşiyor.

Bana göre dekorasyon -hele ki evse burası- çok özenilmesi gereken bir meseledir. Her şeye olduğu gibi dekorasyona da meraklıyımdır ve bayılırım dekoratif fotoğraflara, dergilere bakmaya, programları seyretmeye! Bir evin dekorasyonunda şuna dikkat edilmesi gerekir; ev içinde yaşayanlar için ne ifade eder? Sadece bu sorunun cevabı ile bütün mesele çözülür! Yani siz orayı sadece gece yatmaya geleceğiniz bir yer olarak mı görüyorsunuz? Yoksa aman konu komşu gelsin havamı atayım, aman millet zenginliğimi görsün, koltuk rahat olmasın, mobilyalarım fonksiyonel olmasa da olur mu diyorsunuz? Yoksa sizin için ev dediğiniz; keyifli yemeklerin yeneceği, huzurlu mutlu aşkların yaşandığı, ailelerin bir araya gelip kaynaştığı, güzel anların ve anıların biriktirildiği, insana huzur, mutluluk, tutku, dinginlik ya da harekeketlilik katan mekanlar bütünü müdür?

Eviniz sizin göçmenler gibi gelip geçtiğiniz han mıdır aksine her zaman eninde sonunda sığındığınız mabet midir? Bu yüzden aşağıdaki fotoğraflar bana "ev" kelimesinin karşılığı geliyor. İçinden yaşam, sanat, aşk, dostluk ve sevginin taşan mekandır ev.








1 Kasım 2011 Salı



Dudak büzmek bir erkeğe bu kadar mı yakışır! yerim seni Eric!

Eskiden..



"Eskiden büyük sözler edebilmek için çok kitap okumak gerekiyordu şimdi ise çok aşık olmak. Bu aşk, ne kadar gerçekleştirememişse kendini, büyük sözler de o derece inandırıcı olacaktır. Görünümler dünyasının görüntüler dünyasına olan üstünlüğüne benzer biçimde, inandırıcı olmak da inanca karşı yadsınmaz bir üstünlük taşır."


Supruntu

29 Ekim 2011 Cumartesi

koku



Migrenli bir zavallı olarak söyleyebilirim ki koku çok önemlidir. Angel ve hypnose gibi kokular bende migren krizi yarattığından koku konusunda çok hassasım. Herkesin aynı koktuğu günümüzde farklı ve fresh kokular bulmak için oldukça çaba harcıyorum. Sadece parfümlerimi değil kullandığım losyonları ve kremleri de seçerken koku önemli bir kıstas. Bütün bloggerlar Bath&Body Works Türkiye'de açılıyor diye bayram ederken ben yas tutuyorum resmen! Yurtdışında mağazasının önünden geçmem. Eğer mecbursam da burnumu tıkarım. Çünkü hem losyon hem parfüm hem de mum satan bir mağazada o kadar çok koku birbirine karışıyor ki bütün koridoru o korkunç ağır koku kaplıyor.

Boşuna bayram etmeyin kızlar, heveslenecek bir marka değil!

28 Ekim 2011 Cuma

Zalimlik nedir?



İnsanlığımdan utanıyorum bazen. Dünyamız da bu kadar zalim insanların olduğuna inanmak istemiyorum bile. Amerikalı kadınların Irak'taki hemcinslerine ihtiyaçları(!) olur gerekçesiyle vibratör ve süt tozu göndermelerini okuduğumda o kadar üzülmüştüm ki! O kadar acımıştım ki bu dünyadan bihaber ve kötülük dolu yüreklerine! Belki de gerçekten kahveleri için süt tozu kullanacaklarını ve vibratörsüz kadın olamayacağını düşünüyorlardı. Bilemiyorum ama Iraklı kadınlar hayatlarında ilk defa vibratör görüyorlardı. Pillerini kullandılar fenerleri için ve süt tozunun da ne olduğunu anlamadılar ama suyla karıştırdıklarında kireç gibi evlerini boyayabildiklerini gördüklerinde mutlu oldular.

Ülkem bu kadar zorlu günler geçirirken duyduklarıma inanmak istemedim. Biri twitter'dan yardım kolilerinden jartiyer, ortası delik erkek çamaşırları, üstünde kullanılmış ped olan kadın çamaşırları ve topuklu ayakkabılar çıktığını söylediğinde inanmadım. Bana kendi elleriyle ayıkladığını anlattı. Bugün sanatçılardan biri de topuklu ayakkabıların doğru olduğunu söyledi.

Ne kadar acımasızsınız. İçinizde Allah korkunuz yok mu? Düşünsenize evinizin içinde neler var? Çok sevdiğin telefonun, kıyafetlerin, bilgisayarın, kardeşinin ders kitapları, televizyonun, çorabın, paran, altınların, sevgilinin sana aldığı ilk gül ve günlüklerin, Kuran'ın, kitapların ve dergilerin, babanın gözlüğü veya dedenin hırkası vardır. Hepsinin birden yok olduğunu düşün. Hepsinin tonlarca betonun altında kaldığını düşün. Daha dün internet kafede oyun oynadığın kuzeninin, telefonla konuştuğun ananenin veya yeni doğmuş yeğeninin o tonlarca betonun altında olduğunu düşün. Ailenle sokakta kaldığını, giyeceğinin, tuvalete gidecek yerinin, yemeğinin olmadığını, soğuktan korunmak için başkalarının verdiği battaniyelere sarılarak ısındığını düşün. Hem bu haldesin hem de kayıplarına ağlıyorsun. Ciğerin yanıyor ama yaşamak zorundasın.

Ey Allah'tan korkmayan, insan diyemeyeceğim yaratık!Sen bu haldeyken düşündüğün tek şey jartiyerini giyip seks yapmak oluyorsa sen bir sapıksın. Gidip tedavi olman gerekir.

26 Ekim 2011 Çarşamba

日本ありがとう!




Japonları çok severim. Bütün dünyadaki bütün milletler birbirine benzemeye çalışırken onlar hep farklı oldular, benliklerini hiç kaybetmediler. Sabır ve saygı kelimelerinin karşılığı olan Japonlar Türk Büyükelçiliği'ne iyi dileklerinin ve para yardımlarının olduğu zarflar bırakıp kaçıyorlarmış. Yardım yaparken görülmemek için hemen uzaklaşıyorlarmış. Binlerce dolar birikmiş posta kutusunda.

Yazılanlar ise "siz bize yardım ettiniz biz de size yardım ediyoruz. miktar küçük ama umarım birilerinin işine yarar." şeklindeymiş. Böyle bir ulusa saygı duyulmaz mı? Böyle bir ulus saygıyı hak etmez mi? Bayılıyorum onlara!


NOT: Yazının başlığı Japonca'da "Teşekküler Japonya" anlamına geliyor.

25 Ekim 2011 Salı

düğüm

boğazımda bir düğüm var. ne haber izliyorum ne internette haber okuyorum ne de videoları seyrediyorum. göz ucuyla baksam içimden haykırarak ağlamak geliyor. ülkem acılar içerisindeyken ve bu kadar safken, yanlızken ne kadar mutlu olabilirim ki?

Allah yardımcıları olsun, bu zor zamanlarında hem şehit annelerinin yakınlarının hem de depremzedelerin Allah'ım onlara sabır versin.

23 Ekim 2011 Pazar



Rosie, Allah belan versin bu kadar mı güzel olur insan!