30 Nisan 2011 Cumartesi

Tanrısal Erkekler



Dikkatinizi çekti mi? Thor filminin tanrılarından Chris Hemsworth ve bizim yakışıklımız Kıvanç Tatlıtuğ birbirlerine inanılmaz derecede benziyorlar. Sadece sarışın ve mavi gözlü olmak değil ortak noktaları. Kıvanç'ında Chris kadar olmasa da oldukça kaslı bir vücudu var. Yüzleri kare şeklinde ve ikisi de aşırı yakışıklı!



Eğer Kıvanç Tatlıtuğ Türk değil de Amerikalı olsaydı belki de bu filmde onu oynatırlardı. Aklını kullanırsa dünya çapında bir isim olabilir çünkü. Neyse asıl bahsetmek istediğim şey ise şu, farkettiniz mi bu ikisi ve daha bir çok ünlü erkek her bakımdan fiziksel anlamda kusursuz görünüyorlar. Dünyada kusursuz vücutlu bir çok erkek var. Ama kadınlara gelince iş değişiyor. Mesela bana dünyanın en güzel kadını şudur diyebileceğiniz bir isim var mı? Angelina mı? Şaka yapıyorsunuz herhalde! Megan? O korkunç baş parmaklar ile mi? Yani kim olabilir ki dünyanın en güzel kadını? Bence kimse olamaz. Ama Chris bu tanrısal ve tapılası haliyle dünyanın en yakışıklısı olabilir. Kimse kusur bulamaz çünkü. Kıvançta öyle. Sanki altın oran dikkate alınarak yaratılmışlar.

Filmi izlerken aklıma bunlar takıldı. Chris'i seyretmek ve iç geçirip salya akıtmak isterseniz gidin. Ha bu arada sinema salonunda her tshirtünü çıkarışında "ahhhhhh" "offff" şeklinde nidalar yükseldi. :)

Bu arada Natalie Portman kusacağım! Gerçekten kusacağım git evine ve çocuğunu emzir bir kadın ya! Her filmde karşıma çıkma artık.

27 Nisan 2011 Çarşamba

replik



Genelde hafızam iyi değildir. Ama nedense çok önemsiz bazı ayrıntıları yıllarca unutmam. Bu filmde böyledir ve hasta olduğumda aklıma sadece tek bir replik gelir. Kemal Sunal'ın Garip filminde bir sandalın içinde bakıp büyüttüğü, fakirliğine rağmen her zaman yanında olduğu küçük kız Fatoş hastayken onunla ilgilendiği sahnelerden birinde en tiz sesiyle

" Baba, ben çok hastayım. " diyor ya, ne hikmetse her hastalığımda aklıma bu replik gelir.

23 Nisan 2011 Cumartesi

Misafirlik

2010'un Nisan'ının 14'ünde yola çıktık. Annem, babam, ben ve ablam. Gideceğimiz yer için özel kıyafetler giydik. Kum fırtınası varmış, uçak kalkmadı ve dokuz saat havaalanında kaldık. Sonra gittik. Önce Medine sonra Mekke'ye gittik. 8 gün kaldık. Namaz, dua, tavaf ve sa'y yaptık. O kadar önemli yerleri gezdik ki ağzım açık kaldı. Sonra Kabe'yi görünce inanamadım. Etrafında bir şey var. O şeyin ne olduğunu bilmiyorum. Ama ağlamaktan öldüm! Öyle bir duygusu var ki oranın. Yerlerin ve göklerin ve bütün mahlukatın sahibi Allah kendisine çorak ve geri kalmış topraklarda ev yaptırıyor. Türkçenin veya herhangi bir dilin bu evi anlatmaya yeteceğini sanmıyorum. Görmek lazım.

Sonra bir de oradaki insan manzaraları. Allah'ın dili yok. O bütün dilleri konuşuyor. Renge de bakmıyor. Acem, Arap ve siyah. Hepsini evine davet ediyor. Binlerce insan Allah u Ekber (Allah en büyüktür) dendiğinde koşarak O'nun evine gidiyor, saf olup önünde eğiliyor. O manzarayı hayatım boyunca asla unutamam. Ne pis Araplar ve Pakistanlılar ne kumlu havayı solumak ne de pis yerlerde namaz kılmak. Ayak tabanlarım çatlayana kadar yürüyüp tavaf yaptım. Ev sahibi Allah misafir de sen. Ruhsal ve bedensel bütün pisliklerinden arınıp gittiğin bir misafirlik bu. Çok garip bir duygu.

Keşke gelmeseydik. Orada, o sabah namazında gördüğüm manzara ve yaşadığım hissiyat sonsuza kadar donuverseydi keşke.

12 Nisan 2011 Salı

Evimize hırsız girdi bu sabaha karşı. Çok acaip ha, sen uyurken evde yabancı biri kolunda çantayla geziyor. Arabanın anahtarını alıyor ve tabi sonrasında arabayıda, takılarını, biriktirdiğin paraları, makyaj çantanı(!), alyansını, yeğeninin üzerinde Efe yazan harika künyesini, seneler önce aldığın hatırası olan kolyeyi ve daha bir çok şeyi çantasına doldurup senin arabanla uzaklaşıyor. Sen uyurken senin odana gelip biri telefonunu alıyor. Takılarını alıyor. Sen uyurken. Yabancı biri. O anda gözünü açsan? Göz göze gelseniz belki de tedbir olarak getirdiği bıçağı saplayacak veya silahıyla vuracak. Sonra da hızla kaçacak. Ormanda bir köyde yaşadığımız için jandarma abiler geldi. Baktılar, parmak izi aldılar, konuştular falan filan. Ve geçmiş olsun deyip gittiler.

En çok hatıralar açıtıyor insanı. Giden hatıralar. Allah belanı versin hırsız!

10 Nisan 2011 Pazar




Neden bilmiyorum, son bir aydır sürekli hastayım. İlk önce sol bademciğim iltihaplandı. Bir yudum su bile içemedim. O da yetmedi migrenim bu iltihapa kayıtsız kalmadı ve başım aralıksız sekiz gün boyunca zonkladı. Antibiyotik, ağrı kesici, iğne...O kadar çok ilaç içtim ki...İyileştikten iki gün sonra belimi incittim. Zaten fıtığım var, yürümekte dahi zorlandım. Tam hepsi geçti derken dün yine bademciklerim şişti, ateşim 39, kollarım da derman yok. Muscoril, Apranax, Theraflu ve daha ne kadar ilaç varsa hepsini içiyorum. Yeter artık ya! Normalde hiç hasta olmayan ben nedense sürekli hasta olmaya başladım.

Nazara mı geldim anlamadım ki!

7 Nisan 2011 Perşembe

oh yeah!



Hiç ummadığın anda bulduğun güzel şeyler seni ne kadar mutlu eder, bir düşünsene...Dün çekmecemde eski püskü mağaza kartları ve sliplerin bulunduğu poşeti karıştırırken 20 Dolar buldum. Daha ilk şoku atlatamadan diplerden 100 TL buldum. O kadar mutlu oldum o kadar sevindim ki kendimi yatağa atıp ayaklarımı falan çırptım. Sonuçta da belimi incittim.

Ama bugün de trençkotumun cebinden 10 TL çıktı. Allah'ım! Normalde bahtsız bedevi olan ben ne kadar şanslıyım iki gündür!

Bir gün hiç ummadığım ve beklemediğim anda aşkta çıkar mı karşıma? ;)

5 Nisan 2011 Salı



Survivor Nihat Doğan gibiyim. Hep isyan, hep yakarış ve hep bir arayış. Sürekli karmaşa var etrafımda. Kısaca huzur istiyorum. Bunun için Domanik Cumhuriyetine gidip oramı buramı kanatıp, böcek yemem gerekmemeli. Artık huzur bulmalıyım.

2 Nisan 2011 Cumartesi

Andro-women

Bloglarımıza yeniden kavuştuk. Çok şükür. O zaman hemen başlayalım! Son yıllarda ünlü kadınların gerçek halleri ile photoshop programı kullanılarak yaratıklar haline dönüştürülmeleri hem ülkemizde hem de dünyada moda haline geldi. O kadar ki bazen göbek deliklerini veya kulakları bile silip, fotoğrafı öyle yayınlıyorlar:) Nihat Odabaşı mesela. Harika işler çıkaran bir adam bile olsa Gülben Ergen'i öyle bir hale sokuyor ki kadını tanımasan tanrıça diyeceksin. Şimdi bazı dergi kapaklarını kritik edelim:)



Tövbeler tövbesi! Hülya Avşar olmuş size 20'lik taze! Göz bebeklerindeki ışıktan, sağ göğsün bitip kolun başladığı yere kadar herşey sahte! Çirkin olmayan bir kadının teknolojiyle imtihanı!



Drew, tatlım, o kol ne! O kol ne diyoum sana! Bir bambu sapı edasıyla kollarını toplamış ama o bel nolmuş? 36 cm falan kalmış.



Megan dünyanın en güzel kadınıdır. Hemcinsi olarak kendisine aşığım. Sağ koluna yapılan gölge ve sahte koltuk altı ve yamuk alt dudağına rağmen! Bir de her güzelin bir kusuru var, baş parmaklar:(



Hiç sevmediğim ve güzel bulmadığım, sülük dudaklı, çırpı Angelina'nın kolu, yüzünün rengi, göz rengi ve ışığı sahte. Ama burada asıl rahatsızlık verici şey şu; kafası bu kadar büyük birinin bedeni nasıl bu kadar ince olur? Toplu İğne Vücutlar Vol. 1



Son olarak bu kadın karşımızda. Derginin kapağından kendisinin Anne Hathaway olduğu anlaşılıyor. Ama ağzı leğen kadar olan herkes Anne diyebilir miyiz?