28 Şubat 2011 Pazartesi

Çöllerin kerameti

Dün Oscar törenlerini izlerken Avustralya'lı oyuncuların son zamanlarda ne kadar ön plana çıktığını farkettim. Nicole Kidman, Cate Blanchett ve Hugh Jackman'dan bahsediyorum. Sanki üzerlerinde geldikleri kıtanın çöllerinden ışıltılar taşıyorlar. Canım Cate o kadar güzel ki sanki bir android. Ayrıca Givenchy sanki bir elbise değil sanat eseri yaratmış.Nicole ise Ice Quenn lakabının hakkını veriyor. Dünyanın yaşayan en çekici erkeklerinden Hugh ise hayvani seksiliği ile zaten gönüllerimizin kahramanı.





26 Şubat 2011 Cumartesi

Fergie, bebeğim, sana o mavi donundan daha güzellerini vereyim. Sende bana dövmeli Hero'yu. Ayrıca bu şarkıya bayılıyorum.

23 Şubat 2011 Çarşamba

GÜNÜN KURALI

...
Günün kuralı senin yenilmendir unutma,
Sil dudaklarından iyimserliği,
Öpüşleri plastikten bir cadıya dönüştü dünya,
Bırak kezzaplı sularda büyüsün bedeni,
Ellerimizde kat be kat cehennem çicekleri.

Bez bebekleri saklama,
Tahta atların ayakları kırıldı çoktan.
Neşeyle değil yalanla yüklü arkadaş ıslıkları,
Yanlışı yeniden sınama
Yürüyüşe değil kendine inan,

Sadece bu yüzylın değil,
zamanın mezarıdır insan...

Sokağın Zulası,1989, A. Ümit

22 Şubat 2011 Salı

Şu dünyaya Britney Spears gerizekalısının kazandırdığı tek güzel şey bu parfümdür.

20 Şubat 2011 Pazar

loved by you




"I wanna loved by you, just you" diyor Sevgili Marilyn. Sadece senin tarafından sevilmek istiyorum diyor, başkası değil. Sadece senin tarafından.

14 Şubat 2011 Pazartesi


gidiyorum. ama tatile degil. keske tatil olsaydi.

13 Şubat 2011 Pazar

Kitaplar ve Pazarla(ya)mama

Kitap okumayı severim. Hep sevdim. Eskiden kitaplar çantalar veya FMCG ürünleri gibi pazarlanmazdı. Ağırlıkları vardı. Oksijensiz ortamlarda yere ilk kitaplar düşerdi. Şimdi onlarda değişti. İnançsızlaştılar. Pazarlamanın ve hırsın parçası oldular. Bir paket süt veya bir ruj gibi metalaştılar. Kitap kelimesinin de içi boşaldı.

Neden mi bu serzenişler? Serdar Özkan'ın Kayıp Gül kitabı tam bir pazarlama bombasıydı. Her kitapçıda Best Seller kısmındaydı ve üzerinde 12321 ülkede 2564656 dile çevrildiği yazıyordu. Arkasındaki yorumlarda şöyleydi:

"Simyacı, Küçük Prens ve Martı’yı sevenlerin mutlaka okumaları gereken
bir kitap." Air Beletrina – SLOVENYA


"Muhteşem. Bu romanın yaptığı muhteşem. Bu kitabın bizi birleştirmeye gücü olduğu söylenebilir." TVA Televizyonu – KANADA

"Türklerin Küçük Prens'i tüm dünyayı büyülüyor."
Helsinki Sanomat - FİNLANDİYA

Bende aldım. Okudum. Hep birşeyler olmasını bekledim. Son sayfaya kadar. Ama olmadı. Kitap "Tasavvufa Giriş" ders kitabı gibi. Elif Şafak "Aşk" kitabında tasavvufun dibine vurmuş, Serdar Özkan daha stajyerlik yapıyor. Kitabın konusu yok. Çekiciliği yok. Akmıyor. Sıkıyor. Vermiyor sadece zaman çalıyor. Kitap bitti. İnternetteki yorumları okudum. "O kadar övdüler bu kitabı, nesi güzel bunun hiç beğenmedim" vs. vs. vs.

Bugün metroda Serdar Özkan'ın yeni kitabının ilanı vardı. Yine aynı iddialı sloganlar. Altın Yayınevi'ndeki editörler bence meslek değiştirip marketing koçluğu falan yapsınlar.

Son olarak belki de Kayıp Gül gerçekten çok satmıştır. Gerçekten Japonlar kitaba deli olmuştur. Ama bunun sebebi Serdar Özkan'ın edebi dili değil, tasavvufun dünyada merak uyandırması ve Rumi kitaplarının yurt dışında çok ilgi görmesidir.

10 Şubat 2011 Perşembe

Çarpıklık, Çarpıtılmışlık, Çarpıklığa Alışmışlık



Amerika'da markette gezerken dikkatimi çeken en önemli şey raflardaki onlarca vitamin, mineral, bitkisel ilaç vs.idi. Amerikalılar vitaminleri herhangi bir ürün gibi raflardan alır. TV'de de sürekli kalori yakan ilaçların reklamları döner.

Bildiğiniz gibi Türkiye'de caanım Minoset veya hayatımın anlamı Theraflu'nun reklamının yapılması yasak. Yazılı ve görsel basında yasalar gereği ilaç firmaları böyle bir reklamı yapamaz. Tıpkı alkolde olduğu gibi yasal düzenlemeler çok katıdır.

Peki çarpıklık bunun neresinde? "Çarpıklık" yüzlerce kez denenmiş ve bilim adamları tarafından formulüze edilmiş ilaçların reklamının yapılmasının yasak olması ama iki tane bitki uzmanı (O ne demekse! Lokman Hekim?) tarafından bulunan bitkisel ilaçların hem TV'de hem de radyolarda sürekli reklamının dönmesindedir. Altın çilek ve kırmızı biber zayıflatıyormuş mesela. Lahana çorbası özütü bağırsakları çalıştırıyormuş. Ama hepsi Sağlık Bakanlığı onaylı diyebilirsiniz. Sağlık Bakanlığı uzun vadede sonuçları hesaplamış mı? Sanmam.

İşin "Çarpıklığa Alışmışlık" kısmı da bizlerin artık bu tarz çarpıklıklara çaba gösterip karşı çıkmaya çalışmamamız. Belki de hakkıyla çabalayanların alamadıkları sonuçlar şevkimizi kırıyordur.

Not:Sanmayın ki bitkisel şifalara inanmam. Bitkisel ürünlerin hastalıklarla savaşta önemli bir etken olduğunu düşünüyorum. Mesela grip ilacı almak yerine meyankökü ve balı karıştırıp yerim veya narın faydalarını bilirim. Ancak işin içine para girince doğal hazineler bile birer zehre dönüşebilir. Dikkatli olmak lazım.

7 Şubat 2011 Pazartesi

Ah Katy

Klip güzel. Şarkı güzel. Kız güzel. Adam hayatımda gördüğüm en güzel adamlardan. Paylaşmadan olmazdı.

2 Şubat 2011 Çarşamba

Körpe beyinlerin küçük sırları


Üniversitenin son senelerinde pazarlamaya merak sardım. Sonra okudum, okudum ve okudum. Öğrendim ki pazarlama bildiğimiz anlamıyla bitmiş daha da genişlemiş marka yönetimi diye bir şey olmuş. Şimdi yüksek lisansım bu konu üzerine. Yani bu yazıyı yazarken belli bir birikim üzerinden konuşuyorum, işkembeden değil:)

Bir marka nasıl başarılı olur, bilir misiniz? Karakter kazanarak! Yani Diesel asidir ve seksi, Mojito parti insanıdır, Red bull gecelerin adamıdır, Dell resmi Apple eğlenceli ve daha binlercesi...Yani ben yazarken sıkılmam da siz okurken sıkılabilirsiniz. Neyse sadede geliyorum:)

Küçük Sırlar diye bir dizi başladı. Bu dizideki karakterler çok sevildi, kıyafetleri takip edildi, senaryosu bile yok aslında! Sadece birbiri ardına gerçekleşen imkansız tesadüfler... Genç tikkylerin çektiği çileler! Neyse bu dizi bir hayli tuttu. Ama daha çok seyredilecek ve konuşulacak. Çünkü akıllı stratejiler söz konusu. Dizideki karakterlerden Ayşegül bir sitede köşe yazarı oldu. Senaryo bunu gerektiriyordu ama gerçek bir sitede de bu yazılar yayınlanmaya başladı. Sponsorların reklamları ve çok başarılı bir yazarın (ki bunlar Ayşegül'ün ağzından yazılıyor.) hayatı sorgulayan yazıları var. Her yazının altında yüzlerce "Ayşegüllll sana bayılıyorum" veya "canım ablammmmm çok seviyorum seniiii" yazan mesaj var. Bugün bu kadar yorumu Sartorialist bile almıyordur. Site hem çok tıklanıyor, hem de karakterlere augmented reality (abartılmış gerçeklik) katıyor. Sonuç olarak 12 ila 22 yaş arası kızlar ve erkekler diziye bayılıyor.

Koca markalar hala marka yönetimine ve sosyal medyaya para yatırmazken asıl gücün akıllı stratejilerle geldiğini göremiyorlar.

EDIT: Siteyi 1.5 milyon insan okuyormuş. Amerika, Avrupa ve Avustralya'da en çok tıklanan sitelerden birisiymiş!

Not: Görsel tamamen benim göz zevkim için! Bu çocuğu yakından da gördüm. Yanibir çekiciliği var. Garip. Ama o salaş kıyafetlerin altında böyle bir cevher yattığını kim bilebilirdi ki?